23 Mayıs 2012 Çarşamba

Prag: İyi bira ve güzel insanlar sehri

Bu sabah 2009'dan bu yana ugramadigim Prag'a inerken ne yapsam diye düşünüyordum. Otelde bir miktar dinlenip sabah körü uyanmış olmanın mahmurluğunu üzerimden atınca eski dost Prag'i en turist halimle gezmeye koyuldum. Depresif olarak nitelediğim bu kentte yine de beni çeken bir şey var, adını koyamasam da hoşuma gidiyor. Otelim kentin orta yerinde, Charles Bridge'e 3 dakika uzaklıkta. Otelden çıkınca ilk iş İngiltere Büyükelçiliği'ne giden en kestirme yolu keşfe çıktım. Ama tariflere guvenilmeyecegini de bu keşifle anladım zira 3 dakikalık yol 23 dakika oldu. Yine de yarın elçiliğe giderken zaman kaybetmeyecek olmanın rahatlığıyla kaybolan 20 dakikayı pek önemsemedim ve kendimi Charles Bridge'e vurdum.  Yolda bana eşlik ediyormuscasina köprü uzerinde çöp toplayan kamyonu saymazsak keyifli bir sekilde köprüyü geçip karşı kıyıya ulaştım. Köprü girişinde 2009 Mayıs'ında sevgili Ferai Tinç ile Budvar'larimizi yudumladigimiz bara selam edip köprü uzerinde Charles Bridge Band'e kulak kesildim, bunlar da ayrıntı olarak not düşülsün :))  Ardından kendimi rengarenk kristallerin vitrinlerini susledigi dukkanlarin arasından geçerek kentin en turistik yerlerinden Astronomik Saat'in bulunduğu meydana attım. Yine sevgili Ferai ile oturup keyifli bir yemek yediğimiz Staromestska Restaurant'a kuruldum. Sansliydim zira meydana bakan güzel bir masayı boş buldum. Bu arada hava 30 derece ve hiçbir korunma malzemesi almadığım icin aksama istakoza dönüşme olasılığım oldukça fazla. Bu sıcakta bu masayı bulunca ilk is buz gibi bir Pilsner Urquell söyledim, hani derler ya, ilac gibi geldi. Ona küçük atistirmaliklar eşlik etti elbette.  Saat 17:30 ve gunes hala yakmakta. Aklımda önceki gelişimde kanka olduğumuz Türk marketciyi bulmak var ama başarabilir miyim kocaman bir muamma. Marketciyi bulma istegim cok ozledigimden degil tabii. Kendisinde cok çeşitli alkollü icecek vardı ve yer yokluğundan alamamıştım, şimdi valizimde epeyce yer var, alsam da es-dostla güzel bir partilesek derdindeyim.  Neyse sonunda kalkmayı başardım Staromestska'dan ve baktim ki saat 6'ya 5 var, Astronomik Saat'in azizlerinin gecit torenini izlemeden gecmedim.  Ardindan yürürken bir de ne göreyim: Kuzey ve Güney arasında aile faciasına neden olan Makara'lar önümde fildir fildir dönüyor :) e gormusken ve de mis gibi vanilya kokusunu alınca almayanı döverlerdi, durduk yerde dayak yememek icin ben de aldım ve afiyetle yedim! Cok lezzetli bu arada ve tanesi yaklaşık 6 lira (50 Cek kronasi). Sonra otele dönüş yolunu ararken (bilenler bilir, yon duygum sifirdir, geldiğim yolu bulamadım) yanımda yürüyen birisine 'Charles Bridge nerde kalıyor hemşehrim' minvalinde bir soru yönelttim. Kuzey Bohemya'li olduğunu sonradan öğrendiğim bu centilmen beyefendi köprüyü gecene kadar bana eşlik etti, hem de turistik route'dan degil ara sokaklardan yürüttü beni ki cok keyifliydi. Güzel bir sohbetle suyun öte yanına vardık ve yollarımız ayrıldı.  Ben de otelime vasil oldum.  Tam kendimi yatağa atayım diyordum ki yan yastıktan küçük bir örümcek bana goz kirpinca resepsiyonu aradım, sagolsun delikanli bir hamlede avucladi örümcek hazretlerini ve canına kastetmeye gerek kalmadan dışarı çıkardı.  Şimdi bu günü iyi bir dusla tamamlamak gerek. Otelde uydu yayınında problem var, TV yok ama neyse ki iPad ve wi-fi ile eksikliğini hissetmiyorum. Prag'dan ilk gün izlenimlerime şimdilik noktayı koyuyorum. Aksam gaza gelirsem belki ekleyeceğim seyler olabilir. C U :))

14 Nisan 2012 Cumartesi

Tuzla'da yağmur ve köfte

Günesin açıp açmama kararsızlığı yerini şiddetli bir yağmura bırakınca Modoko'da televizyon sehpası arama hevesinden vaz geçerek Arzu ile birlikte sahil yolu keyfi yapalım dedik. Şeytan Tuzla'da köfte yemeyi düşürunce aklımıza biz de kendisine pek karsı koymayarak şakır şakır yağan yağmura aldırmadan daha önce hakkında hiçbir fikre sahip olmadıgımız bu sevimli yerde bulduk kendimizi. Steve Jobs'a her kullandığımda sevgilerimi ilettiğim iPhone'umdan aldığımız tavsiye ile Filizler Koftecisi'ne yerlesip siparişlerimizi verdik, leziz bir turşu eşliğinde beklemeye başladık. O sırada kofteci musteri akınına uğradı. Sıra sıra pek çok mekan arasında en kalabalığı olan koftecimizi bizim tercih etme sebebimiz Hurriyet'in en iyi 10 koftecisi arasında ilk sırada yer almasiydi. Köftelerimiz gelince yanilmadigimizi anladık ve büyük bir keyifle yedik. Coban salata, cacik, patates kızartması ve dondurmalı irmik helvası da son derece basariliydi. Kofteciden kalkıp arabamıza gidene kadar çılgın gibi yağan yağmur şemsiye ve yagmurluklarimiza rağmen hinzirca bizi islatti ama bu bile keyfimize keyif kattı. Dönüşte burnumuzun ucunu dahi gormemize engel olan yagmur eslik etti yine bize. Göztepe'ye ulaştığımızda Optimum AVM'ye uğrayıp hızla ayakkabı ve kıyafet alışverişi yaparak kendimi eve attım, ayaklarım bir miktar isyanda ama güzel bir günün tadı damağımda koltuğuma uzanip bu entry'yi keyifle yazdım :)) Özetle: Tuzla'da köfte yiyin, yağmur eritmez korkmayın, iki kadın bir araya gelince alışveriş kaçınılmazdır!

12 Nisan 2012 Perşembe

Taksim ve The Marmara Kitchenette izlenimleri

Taksim Meydanı, İstanbul'un önünüzde resmi geçit yaptıgı bir yer sanki. Bu kentte yaşayan ya da misafirlik eden her çeşit insanın bir örneklemesine rastlananilecek bu seyrine doyulmaz meydanı kıyısında konuşlu The Marmara Kitchenette'ten izledim bu hafta bir aksamuzeri. Sevgili arkadasım Didocan'la günesin isittigi bir gunde buluşup yerleştiğimiz cadde kenarı masadan meydanın an be an degisimini gozlemleme fırsatı da buldum haliyle. Önce gencler, ogrenciler sonra isten çıkıp evine koşturanlar, arada otellerine yerleşme telasindaki dört bir milletten turistler ve son olarak eğlenme telasiyla Taksim'e henüz intikal edenler.
İnsan 13 yılını plazalarda çalışarak geçirince yasamın kendi akışından nasıl koptuğunu ancak o yasamın icine dalma fırsatını yakalayınca anlayabiliyormus. Yeni işimin bana bir iyiliği de bu kentin kalp atışlarını yeniden duyabilmemi sağlaması oldu aslında. İstanbul'a ayak basmamdan sonra tüm öğrenciliğimi geçirdiğim bu yasam alanından keskin bir sekilde kopmuştum ve şimdi hayatta demlenmis olarak dondüm bu senligin icine yeniden.
Bu arada Kitchenette'in tavuk schnitzelini de şiddetle tavsiye etmeden gecmeyeyim. Galeta unu yerine galetalarin kendilerini parçalayarak tavuk etini kaplamış ve o sekilde kizartmislar, yeşilliklere servis ediyorlar. Menünün en iyisi gibi göründü bana. Zira atmosferi iyi ama menüsü pek başarılı değil Kitchenette'in. Geliştirmeleri gerekiyor kanımca.